Kargalardan bile önce uyanırsın, uyandırılırsın.
Gecenin nasıl geçtiğini sorma; tahmin bile edemezsin.
Önceki günü bitiremeden yeni bir güne devam edersin..
Hani derler ya; anlatılmaz yaşanır diye, aynen öyle...
Şikayetçi değilsin ki, dünyanın en zor ama en zevkli işi bu.
Ne ekersen onu biçersin, ne verirsen onu alırsın, karşısına nasıl geçersen karşında onu görürsün..
Attığın her adıma, ağzından çıkan her söze dikkat etmelisin.
Rol değil ki bu, önceden yazılmış bir senaryo da yok; spontane gelişiyor olaylar.
Reality Show dedikleri, hayatın ta kendisi..!
Senaryo yok dediğime bakma, kader başlı başına bir senaryo değil mi, hayatının akışı için oluşturulan?
İnsan biraz da kendi şekillendirmiyor mu kaderini, yaptığı seçimlerle?
Ee, nedir bu yılgı, nerden geliyor bu bezmişlik?
Durmadan söylenmenin, mızıkçılık yapıp şikayet etmenin anlamı ne?
Zaten bitmiş olan enerjini daha da azaltman, motivasyonunu kırman nereye götürecek seni?
Silkelen ve kendine gel!
Yapman gerekenler var, sana mecbur olan muhtaç olan insanlar var.
Sorumlusun sen; sorunlu olamazsın..
Elbette ki senin de bazen bir durmaya, soluklanmaya ihtiyacın olacak.
Ama elini çabuk tut, nefesini derin derin al, ver ve yoluna devam et.
Sadece nefes alıp vermekle mi yenilenir insan, biraz da uzanmak ve hatta belki şekerleme yapmak gerekmez mi..
Tabii ki, ama uzatma..!
Elindeki imkanlar belli, bunları azaltıp arttırmak senin elinde.
O televizyonda gördüğün artistler, teknik adamlar gibi TÜKENDİM deyip kaçma, her şeyi herkesi yüzüstü bırakma lüksün yok senin.
Her şeyi olup da hiçbir şeyi yokmuşçasına mutsuz ve umutsuz insanlardan değilsin sen.
Olamazsın.
Hadi durma çalıştır saksıyı; şu sıkıştığın yerden çıkmak için bir yol bul..
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda saklıdır..!