14 Ekim 2012 Pazar

Felix Baumgartner'ın atlayışı

Büyük düşün, sıkı çalış, sabırlı ol, inan ve vazgeçme...
Sonra bir bakmışsın tüm dünya seni hayranlıkla izliyor ve ayakta alkışlıyor....
Felix Baumgartner'ın bugünkü bize verdiği ders bu..
Bu elbette ki yalın bir "bireysel başarı" değil, ekip işi; ama fitili ateşleyen de yangına en son müdahale edip söndüren de O..
O kadar stresle heyecanla, hatta bir ara fırıl fırıl döndü,
yahu hiç mi sendelemez insan yere ayak basarken...

28 Eylül 2012 Cuma

O an...


Güzel bir yaz günüydü.

Öğleni biraz geçmişti, akşama daha çok vardı.

Telefon çaldı yine, yeniden.

O gün bilmem kaçıncı konuşmamızdı ama söyleyecekleri bitmemişti anlaşılan.

Açtım;

- Ne yapıcaz, dedi..

- Anlamadım..

-Ne yapıcaz? Okul kapanınca ne yapıcaz? Hiçbir şey yokmuş gibi, hiçbir şey yaşanmamış gibi öylece çekip gideyim mi memlekete?

 

O an..İşte o an..

İçimde sakladığım, bastırmaya çalıştığım ne kadar duygu varsa havai fişek misali bir bir patladı..

Ama o duymadı; ağzımdan tek kelime çıkmadı, kalakaldım...

-Alo?

-Yarın, 7 treniyle geliyorum, merkez istasyondan al beni...

Kapattım hemen...

Birkaç kez daha aradı, açmadım, açamadım..

 

Bitmedi gün, batmadı güneş..

Sonra gece..Upuzun, kapkaranlık..

Kim tutuyor şu akrebi, yelkovanı?

Evden istasyona nasıl gittim, bilmem.

Peki ya sonra? Bunca uzun muydu bu yol?

Kahrolası rayların gıcırtısı bitmedi gitti..

O telefonu kapattığım andan itibaren hissizleştim, beynimden yüzlerce şey aktı geçti; tutamadım hiçbirini...

 

İstasyona gelmeden dakikalar önce kapıya gelmiştim, atladım hemen..

Koştum...Koştum..

Onu görünce durdum..

Nasıldı hali, ne düşünüyordu, ne hissediyordu?

Yanıma geldi, sıcak bir gülümsemeyle eğildi yanağımdan öptü;

-Hoşgeldin..

-............

Yürüdük çıktık istasyondan, önceden sözleşmiş gibi parka yöneldik..

-Şurası iyi mi?

-Hı hı..

...........

...........

- Daha ne kadar susucaz?

Ne anlattım hatırlamıyorum..

Ama dakikalarca konuştum, konuştum..

Birden elini omuzuma attı..

O an kendime geldim, sustum..

 

Kulağına eğildim ve usulca fısıldadım;

- Seni seviyorum..

-............................

 

Huzur içinde gülümsedi, gözlerini kapadı ve gökyüzüne baktı..

Sonra bana döndü, kendine doğru çekti beni ve sımsıkı sardı..

İşte ben o an, yeniden doğdum....

 

 

 

20 Temmuz 2012 Cuma

Algı

Ne olursan ol, ne yaparsan yap, ne söylersen söyle; KARŞINDAKİNİN ALGISI KADARSIN!..6 Haziran 2012

Bakmak ve Görmek

Neye baktığınız değil, neyi gördüğünüzdür önemli olan....6 Haziran 2012

30 Nisan 2012 Pazartesi

Bir nar tanesi daha...

Bir nar tanesi daha ekliyorum..
Belki de boyumdan büyük işlere kalkışıyorum..

Bu zamana dek cesaret edememiştim, belki de hazır hissedemediğimden..
İyi mi olur, kötü mü olur; henüz çok erken bir şey söylemek için..
Benim dışımda, kontrolüm dışında çok etken var sonucu etkileyecek.
Ama sanırım olacak.
Yani bu sefer korkmadığım için EVET dedim.

Sen utandırma Allah'ım...

Yılın bombası benden;

ÇALIŞMAYA BAŞLADIM...!

19 Nisan 2012 Perşembe

Rüzgar

Rüzgar, herzamankinden farklı esiyor bu günlerde, herkes için...
Ama benim için bambaşka anlamlar taşıyor.
Belki de uzun zamandan sonra ilk kez savrulmuyorum esen yelle birlikte; dimdik duruyorum karşısında. Onun savurduğu yöne değil, kendi istediğim yönde emin adımlarla ilerliyorum.
İnşallah elim ayağım birbirine dolanmaz, inşallah tökezlemem yürürken.
...
Herşey birden bire oldu işte; tıpkı bugün aniden patlayan fırtına gibi..
Eskisi gibi olmayacak hiçbirşey; e rüzgar bu işte, dağıttı bazı şeyleri..
Gidenler belki de çoktan kurtulunması gereken ama bir türlü silkelenemeyenlerdi, bilinmez.
Ne zamandır üzerinde düşündüğüm ama cesaret edemediğim şeyi bugün fırtına ile birlikte yaptım.
Fırtınaya rağmen, fırtınayla birlikte..
Ama kendi rüzgarımı kendim estirdim; kendi istediğim yöne..
Haydi, durma, es!

6 Nisan 2012 Cuma

Yin & Yang

Bir iyilik yapıldığında, bir çekim oluşur; iyilik, çevresindeki tüm molekülleri çeker, girdap oluşturur. En uzaktaki noktaya bile ulaşır, kendine çeker... 
Bir kötülük yapılınca çevredeki tüm moleküller itilir, dalga oluşur. Her dalga ardında daha büyük bir dalga oluşturur, büyür, büyür, gider ta karşı kıyıda balıkçı teknesini vurur.
9 Mart 2010 23:23

Annelik...(3)

Annelik; sırf süt olsun da yavrum doysun diye "hayatta yemem" dediğin şeyleri yemekmiş.. 30 Kasım 2010 18:37

Eyvah; yine taştı !

Başında beklesen kaynamak bilmez, 2 saniye gözünü ayırsan taşar; bilin bakalım bu nedir?
a) SÜT
b) TÜRK KAHVESİ
c) MAKARNA
d) MERCİMEK ÇORBASI
e) HEPSİ
f) Hepsini en az 1 kez taşırmışlığım var, ordan biliyorum yani..

4 Nisan 2012 Çarşamba

Poşet Çaylarınız için Kutu önerisi


Aslında eve tava yoğurdu pek almayız, alışkanlık herhalde. 
Ayrıca siyah çayı da çok mecbur kalmadıkça poşet çay olarak içmeyiz. Bu yüzden evde poşet çay olarak genelde bitki ve meyve çayları, bazen de yeşil çay bulunur. 
Baharat çekmecemin içinde dağılmış haldeki poşet çaylarımı nasıl düzenlesem diye düşünürken tava yoğurdunun kabıyla göz göze geldik :))

Resimlerin tarihinden de anlaşılacağı üzere çok önce yapılmış olan bir geri-dönüşüm çalışmasıydı bu. Yayınlamak bugüne kısmetmiş.
Bendeki yoğurt kabı küçük boydu. 40-50 kadar poşet çayı rahatlıkla sığdırabiliyorsunuz.


Başta da belirttiğim gibi; bendeki çaylar meyve ve bitki çayı olduğu için bunlarla alakalı resimleri toparladım evdeki dergilerden.
Kapağı kaplarken gövdeye tutturmak için kurdele parçaları kullanmıştım. Ama sonradan bunun iyi bir fikir olmadığını anladım. Kurdele kaygan olduğu için tutturması zor oluyor. Bunun yerine daha sert bir kağıt kullanılabilir.
Ben yaparken akıl edemedim ama daha sonra geldi aklıma;
kapağı açtıktan sonra dik durması için kapağın iç tarafı ile gövdenin iç tarafı arasına da bir bağlantı yapılmalı.






İşte SON HALİ;
Önemli Not: Kolay deforme olmaması ve rahat temizlenmesi için, en son, tek yüzeyi yapışkanlı şeffaf kaplama ruloları ile kaplamanızı tavsiye ederim.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Annelik Sanatı'na Giriş

Annelik sanatı benzemez başka hiç bir sanat dalına…
Öyle ki; bu sanatı icra edenler her daim acemi kademesinde kalır…
Kaç çocuğunuz olursa olsun, kaç çocuk büyütmüş olursanız olun, torunun torununu da görseniz her an acemiliği yaşarsınız… Kalfalığı, Ustalığı yoktur bu zanaatin.
Nasıl olsun; bir çocuk diğerine benzemez ki…

Her konuda, her adımda değil tabii ama bir an gelir ne yapacağınızı bilemezsiniz ya da bildiğiniz her şeyi o an unutuverirsiniz. Olmaz mı hiç, olmadı mı size?

Sadece “annelik” midir bir kadının uğraşısı;
Yemeği yok mudur, temizliği, ütüsü ya da hafta sonuna yetişmesi gereken raporu… 
İşten koşar adım çıkıp marketten alınması gereken eksikleri, ay sonuna yetişmesi gereken çocuğunun gösteri kıyafeti…

Peki ya eşi…

Kaç parçaya bölünebilir bir kadın? Aynı anda kaç cephede savaşabilir?

İşte bu yüzden diyorum ya;
“Her anne bir “nar” değil midir?”

Her kadın bir nardır ama anne olunca artıyormuş tanelerin sayısı kat be kat; anne olunca anladım.

Tam da bu noktada geçenlerde okuduğum bir ropörtajdan bir örnek vermek isterim;

Berna Laçin diyor ki;
Kadın olmak çok zor. Örneğin eşimle yemeğe bir yere gidiyoruz, akşam eve döndüğümüzde olanları iki üç cümleyle özetleyebiliyor: “Gittik, falancayla karşılaştık, yemek yedik, sohbet ettik.” Oysa ben o gece neler olduğunu, neler gözlemlediğimi anlatmaya başlasam sabaha kadar konuşabilirim. Kadınların beyni gerçekten çok daha hızlı, daha yüksek bir frekansta çalışıyor. Bu yüzden erkek olmak bence çok konforlu bir şey. Kadınların işi, sorumluluğu da her zaman daha fazla. Örneğin hiçbir erkek yoğun bir işgününde, zaman yaratıp koştura koştura çocuğuna çilekli toka veya kırmızı pullu çorap arama zorunluluğunu hissetmiyor. Erkek olmak istemezdim doğrusu ama bir hafta erkek zihnine, düşünce yapısına sahip olarak bir tatil yapmak isterdim. Hayalimdeki tatil kesinlikle bu.

Bu yüzden değil midir, ailede kadın rahatsızlandığında düzen bozuluverir, saçılır taneler dört bir yana… Hayır, feministlik değil bu, ne kadına ne erkeğe bir şey olmasın, ama hayatın gerçeği bu değil mi?


Buyrun burada da konu ile ilgili bir karikatür size;

29 Mart 2012 Perşembe

Annelik...(2)


22 Mart 2011 - 01:41
Annelik; kafada 40 tilkiyi aynı anda ve birbirine çarpmadan dolandırabilmekmiş...

Annelik...(1)

17 Şubat 2011 - 00:46
Annelik; gönüllü esarettir. Tüm özgürlüklerinden ve zevklerinden bir kalemde ve tereddütsüz feragat etmektir.